Son yıllarda insanların korkutulduğu bir söylem var ki o da insan genetiğinin değiştirilip insan ırkına müdahale yapılabileceği idi. İnsanlar nesillerinin devamına dair endişe içine girerken, ne tür bir savunmayla kendilerini ve yakınlarını koruyacakları konusunda kafa karışıklığı yaşamaya başladılar.
Bahsi geçen teorilerin ne şekilde ve ne zaman olacağıyla ilgili kafa yormaya çalıştıkça endişeler büyüdü ve endişe arttıkça bağışıklık düştü.
Ne yersen o’sun söylemi, aslında süreci özetlemekteydi. Ne yiyorsak oyduk. İşlenmiş gıda yiyorsak, vücutlarımızın tanımadığı bu gıdalar bünyemizde sindirim sorunları yaratıyor, genetiği değiştirilmiş gıdalar yiyorsak vücutlarımız onları nasıl işleyeceğini bilmiyordu.
Ata tohum denen, yüzyıllardır babadan toruna miras kalan tohumlarla büyütülmüş besinler, her zamanki insan ırkı için en ideal olanıdır çünkü her yüzyılın insanının beslendiği ve yeni nesillerin gelişimine katkı sağlamışlardır.
Maalesef günümüzde vücutlardaki organların neyi nasıl işleyeceğini bilmediği gıdalar tüketmek had safhaya ulaştıkça hastalıklar ve beraberinde ruhsal sorunlar da atmaktadır.
Ne yiyorsak o isek, ne yiyemiyorsak da ondan eksiktik. Genetiği değiştirilmiş gıdalar bizi beslemiyor, tok tutmuyor, kan şekerimizi düzenlemiyordu.
Aslında bir iki dilim ekmekle doyabilecek vücutlar, ne kadar ekmek yese de doymayan ancak bir kaç saat sonra kan şekerinin dengesizliği yüzünden tekrar çabucak acıkan vücutlara dönmeye başladılar.
Ata tohum gıdalarla beslenmek zor ve pahalı görünse de az ile çok beslediği için aslında ucuz ve en sağlıklı olanıdır.
Sağlığı kaybetmezsek aramak zorunda kalmayız, bunun için gerçek besin nerede ise orada olalım, sonraki nesiller için ata tohumlarımıza sahip çıkıp, onları miras bırakalım.