Halen sokakta oynamanın tuhaf sayılmadığı yıllarda o dönem çocuklarının en kolay atıştırmalıklarından biriydi salçalı ekmek. Annelerimizin kış hazırlıkları için evlerde yaptığı domates salçası, tüm kış yenir, ekmeklere sürülürdü.
Modern dünyanın manipülasyon araçlarından biri kelimeler ve tanımlamalardır. Bunlardan biri de ”el değmeden” dir. El değmemiş olması, makinadan çıktığı anlamına gelir. Ne zamanki insanlar ”el değmeden” üretilmiş şeyler tüketmelerine karşın mutlu ve sağlıklı olamadılar, o zaman ”el yapımı” ibaresi konmaya başlandı.
El yapımı demek, az miktarda, özenle hazırlanmış demekti. Demek ki ”el” o kadar da kötü bir şey değildi. Özellikle de hasta olduğumuzda bizim için hazırlanmış bir tas çorba, bir fincan ıhlamur bizi birden ayağa kaldırıverir çünkü içinde, yapan kişinin enerjisi vardır.
Ev usulü üretilen salçalar, içine girdiği çoğu yemeğe tat ve lezzet kattığı için, Türk mutfağının kurtarıcı gıdasıdır. Sadece yemekleri kurtarmakla kalmayan bu gıda aslında sağlımızı da kurtarır.
Yaz sıcağında bizi güneşin zararlı etkilerinden kurtaran kırmızı domatesler, kışın da yediğimiz salçanın içinde bizi ertesi yaz için hazırlar. Kabuğundaki kırmızılık ona bu gücü verir.
Yüksek miktardaki A vitamini içeriği, katarakt gibi göz hastalıklarına, yüksek C vitamini ve likopen içeriği ise antioksidan olarak bağışıklığı arttırmada fayda sağlamaktadır. Doğru koşullarda hazırlanmışsa, lif içeriği ile sindirim sistemimizin iyi çalışmasına yardımcı olur. K vitamini ile de kanın pıhtılaşmasına yardım eder.
Bugün dünyada, domates sosu olarak satılan salçalardaki bol miktarda katkı maddesi, sağlığı olumsuz etkilese de geleneksel usullerimizce üretilen domates salçalarımızın sağlığı bir yan etkisi yoktur. Zaman zaman içeriğine eklenen bol miktardaki tuzu, yemeğin içine atılacak tuzu azaltarak dengelediğimiz sürece de olmayacaktır.
Salçayı, sabah kahvaltılarında zeytinyağı ve baharatlarla ekmeğe sürebileceğimiz gibi, pizzalarda, makarna sosları ve hatta sokağa çıkarken hazırladığımız sandviçlerde de kullanabiliriz.